Eyl 08, 2021
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İNANÇLI İŞLEMİN TARAFLARI
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İNANÇ SÖZLEŞMESİ
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
“İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder. Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.”(Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 31/05/2021 tarih ve 2021/1645 E. - 2021/2939 K. Sayılı kararı)
İnanç sözleşmesi kapsamında, mülkiyet hakkı teminat amacıyla devredilerek; borçlu (inanan) alacaklıya (inanılan) taşınmazın mülkiyetini, alacağı garanti altına almak amacıyla devretme; alacaklı (inanılan) da bu mülkiyeti garanti kapsamının dışına çıkmayacak şekilde kullanmayı ve alacak ödenince de mülkiyeti geri döndürme yükümlülüğü altına girer.
Teminat amaçlı mülkiyet devri iki işlemin yapılmasını gerekmektedir: İnanç anlaşması ve mülkiyetin devri işlemi.
İNANÇLI İŞLEMDE İSPAT
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “Delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “Tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “Delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 Esas, 2015/2838 sayılı Kararı da bu doğrultudadır.)
“İnançlı işlemde kazandırıcı işlem nasıl bir şekle bağlı değilse, inanç sözleşmesi de bir şekle bağlı olmayıp genel hükümlere göre düzenlenmelidir. Öyle ki menkul veya tapusuz taşınmazların inançlı temliklerinde inançlı işlemin değeri HMK 200. Maddesinde belirtilen değeri geçmedirği sürece her türlü delille ispat edilebilir.” (Yargıtay 14. HD 28/09/2009 tarihli 2008/7747E-2009/9880K. Sayılı kararı)
“Konusu menkul ve tapusuz olan inançlı devirler, Medeni Kanunun 763/1(687/1), 977/1(890/1), 979/2(892/2) maddelerine göre hiçbir şekle bağlı olmaksızın zilyetliğin devri suretiyle gerçekleştirildiğinden, dava değeri (inançlı işlemin konusu) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 288. Maddesinde öngörülen miktarı geçmediği sürece, inançlı işlem, tanık dahil her türlü delil ile ispat edilebilir.” (Yargıtay HGK 14/07/2010 tarihli 2010/14-394E-2010/395K. Sayılı karar)
“Borçlar Yasasının 18. Maddesinde öngörüldüğü anlamda, akitteki gerçek ve müşterek amaçları satış değil de teminat için temlik olan akdin koşullarını inanç sözleşmesiyle belirleyen tarafların, karşılıklı yükümlülük altına girdikleri 8.1.1991 günlü protokol başlıklı belgeden anlaşılmaktadır.” (Yargıtay 1. HD 24.04.1992 tarihli 1992/2167E-1992/5331K. Sayılı kararı)
İNANÇLI İŞLEMDE ZAMANAŞIMI
İnançlı işlemlerde zamanaşımı hususunda gerek Türk Borçlar Kanununda (TBK) gerekse diğer mevzuatta bir düzenleme yer almamaktadır. TBK´nun 146. maddesinde zamanaşımı; "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir." şeklinde düzenlenmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu´nun 15.04.2011 Tarih, 2011/13-14 Esas, 2011/189 Karar sayılı ilamında da açıkça değinildiği üzere, on yıllık zamanaşımı süresi inançlı işlemler için de kabul edilmiştir.
İNANÇLI İŞLEMDE GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME
İnanç sözleşmelerine dayanılarak açılacak davaların tarafların bulundukları yerdeki Asliye hukuk mahkemesinde açılması gerekir. İnançlı işlemlerle yapılan temlikler geçerli olup mülkiyet hakkı karşı tarafa geçmektedir. Bu itibarla inançlı işlem sebebiyle açılan davalarda davacı yolsuz tescile, başka bir anlatımla aynı hakka değil inanç sözleşmesinden kaynaklanan kişisel hakka dayanacaktır.
İNANÇLI İŞLEMİN MUVAZAADAN FARKI
Muvazaalı işlemlerde taraflar bilerek, gerçek iradelerine uymayan, sadece görünüşte bir sözleşme yapmakta ve bu sözleşmeyle gerçek amaçlarını gizlemektedirler. Muvazaa anlaşması ile de görünüşteki bu sözleşmenin hiçbir hüküm ve sonuç doğurmayacağını kararlaştırmakta veya görünüşteki sözleşmenin vasfını, taraflarını veya bir unsurunu değiştirmektedirler. Muvazaalı sözleşmelerde taraflar muvazaa konusu şeyi devretmeyi hiç arzu etmezken inançlı sözleşmelerde devir gerçekten taraflarca istenmektedir.
Muvazaa tek taraflı veya iki taraflı sözleşmelerde mümkün olduğu gibi, hem borçlandırıcı hem de tasarrufi işlemlerde de yapılabilir. Fakat inanç sözleşmesi hakkın kullanılmasıyla ilgili olduğundan ancak tasarrufi işlemlerde söz konusu olur.
Muvazaalı sözleşmelerde muvazaanın tespiti veya iptali için açılacak davalarda muvazaanın varlığının ileri sürülmesi herhangi bir süreye bağlı değildir. İnançlı sözleşmelerde ise inananın, inanç konusu malı inanılandan iade etmesini isteme hakkı, bir kişisel hak niteliğinde olduğundan zamanaşımına tabidir.
Size ulaşabilmemiz için lütfen aşağıdaki formu eksiksiz olarak doldurun.