Nis 14, 2021
İnşaat sözleşmesi, eser sözleşmelerinin bir türüdür. Eser sözleşmesi TBK m.470 hükmünde “yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmaktadır. Kanunda yer alan bu tanımdan yola çıkarak inşaat sözleşmesini, yüklenicinin (müteahhidin) bir yapı eserinin inşasını, yapı sahibinin ise bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme olarak ifade edilebilir.
İnşaat sözleşmesinin üç temel unsuru vardır:
1-) Bir yapı eseri inşa etme
2-) Bedel
3-) Anlaşma
HUKUKİ NİTELİĞİ VE ÖZELLİKLERİ
1-) İnşaat sözleşmesi, eser sözleşmesinin bir türü olarak tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Zira burada tarafların edimleri birbirinin karşılığını oluşturmaktadır. Yüklenicinin temel borcu yapı eserinin inşası ve teslimi, buna karşılık yapı sahibinin temel borcu ise bedel ödemektir. Dolayısıyla inşaat sözleşmesi aynı zamanda ivazlı bir sözleşmedir.
2-) İnşaat sözleşmesi rızai bir sözleşmedir. Taraflar karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarında bulundukları anda sözleşme kurulmuş olur. Şu halde yüklenicinin yapı eserini teslim edip etmemesi veya yapı sahibinin bedel ödeme borcunu ifa edip etmemesi sözleşmenin kurulmasına engel değildir. Bu hususlar, edimlerin ifa edilip edilmemesiyle ilgilidir.
3-) İnşaat sözleşmesi ani edimli bir sözleşmedir. Yüklenicinin yapı eserini inşa etme borcunun belirli bir zaman alması, sözleşmeyi sürekli borç doğuran bir sözleşme yapmaz. Yapı sahibinin ifanın gerçekleştirilmesindeki menfaati, yüklenicinin yapı eserini teslim etmesiyle sona erer.
4-) Kamu kurum ve kuruluşlarının yapı sahibi olduğu inşaat sözleşmelerinde 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu veya Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi gibi başkaca mevzuat hükümleri uygulama alanı bulmakta olsa da inşaat sözleşmesinin borçlar hukukuna tabi bir sözleşme olma özelliği korunur.
YÜKLENİCİNİN YAPI ESERİNİ TESLİM BORCU
İnşaat sözleşmesinde yüklenici, inşa ettiği yapı eserini yapı sahibine teslim etmek borcu altındadır. Dolayısıyla, yüklenicinin yalnızca yapı eserini inşa etmiş olması yeterli değildir. İnşa edilen yapı eserinin teslim edilmesi gerekmektedir.
Eserin tesliminden maksat, eser üzerindeki tasarruf yetkisinin yüklenici tarafından ifa amacıyla yapı sahibine geçirilmesidir. Dolayısıyla teslimin mümkün olabilmesi için yapı eserinin tamamlanmış olması gerekir. Aksi takdirde yapı sahibi eseri teslim almaktan kaçınabilir. Ancak yapının büyük bir kısmı tamamlandığı ve geriye ufak tefek eksiklikler kaldığı halde yapı sahibinin eseri teslim almaktan kaçınması dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edebilir.
İnşaat sözleşmelerine konu olan yapının kullanılabilmesi için imar mevzuatından kaynaklanan bazı belge ve izinlerin (yapı kullanma izni vs.) temin edilmesi için söz konusu izinlerin yüklenici tarafından alınacağı ve yapının kullanılmaya elverişli biçimde teslim edileceği sözleşmede kararlaştırılmaktadır. Yüklenicinin yapıyı tamamlamasına rağmen gerekli izinleri alamaması durumunda teslimden bahsedilemez. Zira bu durumda gerekli belge ve izinlerin alınması, eseri tamamlama borcunun bir parçasıdır.
İnşaat sözleşmelerinde yapı eserinin teslim zamanı çoğunlukla sözleşmede kararlaştırılmaktadır. Uygulamada, “sözleşmenin yapılmasından itibaren 36 ay içinde”, “inşaat izninin alınmasından itibaren 24 ay içinde” gibi sözleşme kayıtlarına sıkça rastlanmaktadır. Böyle bir durumda TBK m.117/2 gereğince, borcun ifa edileceği gün taraflarca birlikte belirlenmiş olduğundan yüklenici bu sürenin sonunda ihtara gerek olmaksızın temerrüde düşer. Sözleşmede teslim zamanı kararlaştırılmamışsa, yapı eserinin tamamlanması ile birlikte teslim borcunun muaccel olduğu kabul edilir. Yapı eserinin tamamlanmasına ilişkin süre ise, makul, dürüst ve orta zekâda bir yüklenicinin bu eseri tamamlayabileceği süre dikkate alınarak tespit edilir.
Konusu taşınmaz olan eser sözleşmelerinde teslim yeri haliyle taşınmazın bulunduğu yerdir. Dolayısıyla inşaat sözleşmelerinde de bu kurala göre ifa yeri belirlenir.
YÜKLENİCİNİN TESLİM BORCUNDA TEMERRÜDÜ
Teslim zamanı geldiği halde yapı eserini tamamlamayan veya tamamlamasına rağmen teslim etmeyen yüklenici temerrüde düşer. Eser sözleşmesini düzenleyen hükümlerde (TBK m.470-486) yüklenicinin teslim borcunda temerrüde düşmesi durumuna dair bir düzenleme yoktur. Yüklenicinin eseri teslim borcunda temerrüde düşmesi halinde, genel olarak borçlu temerrüdünü düzenleyen TBK m.117-119 hükümleriyle karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde temerrüdü düzenleyen TBK m.123-125 hükümleri uygulama alanı bulur.
Yüklenicinin temerrüde düşmesi için kusurlu olması gerekmez. Eğer yüklenici objektif olarak eseri teslim borcunun ifasında gecikmişse temerrüt gerçekleşmiş demektir. Ancak yüklenicinin gecikmesini haklı gösterecek sebeplerin (yapı sahibinin temerrüdü, ödemezlik def ’inin ileri sürülmesi vs.) söz konusu olması halinde sözleşmede belirlenen teslim zamanı gelmiş olsa bile yüklenici temerrüde düşmez. Bu durumda tarafların farazi iradelerine göre teslim zamanının haklı gecikme süresi kadar uzadığı kabul edilir.
Kural olarak, yüklenicinin temerrüde düşmesi için yapı sahibinin ihtarda bulunması gerekir (TBK m.117/1). Ancak uygulamada çoğunlukla teslim zamanı sözleşmede açıkça belirlendiği için, TBK m.117/2 gereğince ayrıca bir ihtara gerek olmaksızın sözleşmedeki tarihin geçmesiyle birlikte yüklenici temerrüde düşer.
Teslim borcunu ifada temerrüde düşen yüklenici, borcun geç ifasından dolayı yapı sahibinin uğradığı zararları gidermek zorundadır (TBK m.118). Yüklenici bunun dışında beklenmedik halden doğan zarardan da sorumludur (TBK m.119/1). Yapı sahibi ayrıca TBK m.123 hükmü uyarınca yükleniciye teslim borcunu ifa etmesi için uygun bir süre verebilir. Eğer yüklenici verilen süre içerisinde teslim borcunu ifa etmezse, yapı sahibi TBK m.125’de yer alan seçimlik haklardan birini kullanabilir.
Yapı sahibinin, temerrüde düşen yükleniciye karşı ileri sürebileceği seçimlik haklar ise şunlardır:
1-) Aynen ifa ile birlikte gecikme tazminatı isteyebilir.
2-) Aynen ifa ve gecikme tazminatından vazgeçtiğini bildirerek, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın (müspet zarar) giderilmesini isteyebilir.
3-) Sözleşmeden dönerek menfi zararın tazminini isteyebilir. Seçimlik haklar dışında, sözleşmede yüklenicinin teslim borcunu zamanında ifa etmemesine bağlı olarak cezai şart ödeyeceğine ilişkin bir kayıt bulunması durumunda yapı sahibinin bunu da talep etmesi gündeme gelecektir.
İNŞAAT SÖZLEŞMELERİNDE CEZAİ ŞART KAYITLARI
Borçlunun yerine getirmeyi taahhüt ettiği borcunu hiç veya gereği gibi yerine getirmemesi halinde ödemeyi kabul ettiği edime cezai şart denir. Cezai şart TBK m.179-182 hükümleri arasında düzenlenmiştir. Bunun en temel sebebi, cezai şartın bağımsız bir hukuki işlem olmamasıdır. Cezai şart, asıl borca bağımlı ve asıl borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi halinde doğabilecek olan fer’i bir edimdir. Asıl borcun geçersiz olması, cezai şartın da geçersiz olması sonucunu doğurur. Asıl borcun herhangi bir sebeple geçersiz olması veya aksi kararlaştırılmadıkça sonradan borçlunun sorumlu olmayacağı bir sebeple imkânsız hale gelmesi durumlarında cezanın ifasının istenemeyeceği belirtilmiştir (TBK m.182/2). Ancak bunun tersine, ceza koşulunun geçersiz olması veya borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple sonradan imkânsız hale gelmesi, asıl borcun geçerliliğini etkilemez (TBK m.182/2).
Cezai şartın iki temel işlevi vardır. Bunlardan birincisi ve en önemlisi, borçlu üzerinde psikolojik bir baskı oluşturarak borcun ifasını teminat altına almaktır. Özellikle inşaat sözleşmelerinde çoğu zaman yapıldığı gibi, cezai şartın yüksek bir miktarda belirlenmesi borçlu üzerindeki psikolojik baskı unsurunu kuvvetlendirmektedir. Öğretide bu işleve kısaca “teminat işlevi (Sicherungsfunktion)” denilmektedir.
Cezai şartın ikinci işlevi ise, borcun ifa edilmemesi durumunda ortaya çıkacak tazminat talebinin kolaylaştırılması ve miktarının tespit edilmesidir. Kural olarak sözleşmeye aykırılık hallerinde alacaklı zarara uğradığını ileri sürüyorsa bunu ispat etmesi gerekmektedir. Alacaklı, sözleşmede yer alan cezai şart sayesinde borcun ifa edilmemesi halinde uğrayacağı zararı ve miktarını ispat yükünden kurtulmuş olmaktadır. Cezai şartın bu işlevi öğretide “tazminat işlevi (Schadensersatzfunktion)” olarak adlandırılmaktadır.
CEZAİ ŞARTIN TÜRLERİ
TBK m.179 hükmünde cezanın sözleşmenin ifasıyla ilişkisi bağlamında cezai şartın üç türü düzenlenmiştir. Bunlar; seçimli cezai şart, ifaya eklenen cezai şart ve ifayı engelleyen cezai şarttır.
1) Seçimlik Cezai Şart
TBK m.179/1 hükmüne göre, “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir”. Şu halde cezai şart, sözleşmeden doğan edimlerin tam ve gereği gibi ifasını sağlamayı amaçlamışsa, aksi kararlaştırılmadıkça seçimlik cezai şart olarak kabul edilir. Maddede yer alan “sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu” ile kastedilen, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi dışındaki bütün borca aykırılık halleridir. Zira borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu TBK m.179/2’de özel olarak düzenlenmiştir.
Seçimlik cezai şart söz konusu olduğunda, alacaklı ya borcun ifasını ya da cezai şartın ödenmesini talep edebilecektir. Örneğin yüklenicinin inşaatı zamanında bitirmesi ancak yapının ayıplı olması durumunda yapı sahibi ayıptan doğan haklarını talep edebilir veya kararlaştırılan cezai şartı isteyebilir. Alacaklıya tanınan bu imkân bir seçimlik yetki niteliğindedir. Uygulamada genellikle “bu sözleşme hükümlerine uymayan taraf, diğer tarafa 100.000 TL ödemeyi kabul ve taahhüt eder” şeklinde genel ifadeler kullanılmaktadır.
2) İfaya Eklenen Cezai Şart
TBK m.179/2’ye göre, “Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir”. Örneğin yüklenici, sözleşmede belirlenen tarihte inşaatı teslim etmezse gecikilen her gün için yapı sahibine 1000 TL ödemeyi taahhüt etmişse, yapı sahibi hem inşaatın tamamlanmasını hem de cezai şartı talep edebilir.
Teslim zamanına bağlı olarak cezai şart kararlaştırılmışsa, bunun ifaya eklenen cezai şart olduğu kabul edilir. Ancak yükleniciyi belirli bir zamanda teslime zorlama amacı yoksa ve cezai şart yüksek tutulmuşsa burada seçimlik cezai şart olduğu düşünülebilir. TBK m.179 hükmü emredici olmadığı ve bu sebeple aksi kararlaştırılabildiği için, tarafların gerçek iradeleri çerçevesinde sözleşmenin yorumlanması gerekmektedir.
İfaya eklenen cezai şartın ortaya çıkması için iki hal öngörülmüştür. Birincisi borcun belirlenen zamanda ifa edilmemesi, ikincisi de borcun belirlenen yerde ifa edilmemesidir. Alacaklı ifayla birlikte cezai şartı talep etme hakkından açıkça feragat etmişse, cezai şartın ifasını isteyemez. Aynı durum, alacaklının ifayı çekincesiz olarak kabul etmesi halinde de geçerlidir. Cezaî şartı isteme hakkını saklı tutmaksızın asıl borcun ifasını kabul etmiş olan alacaklı, cezaî şartı istemekten zımnen feragat etmiş sayılır.
3) İfayı Engelleyen Cezai Şart (Dönme Cezası)
TBK m.179/3’e göre, “Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır.” Öğretide dönme cezasının gerçek anlamda bir cezai şart olmadığı belirtilmektedir. Zira burada cezai şartın en önemli işlevi olan teminat işlevi yoktur.
İNŞAAT SÖZLEŞMELERİNDE CEZAİ ŞART KAYITLARININ KAPSAMI VE KOŞULLARI
inşaat sözleşmelerinde cezai şart kayıtları genellikle ifaya eklenen cezai şart şeklindedir. Yapının zamanında teslim edilmemesine bağlı olarak cezai şartın miktarı gecikilen zamana göre artış gösterecektir. Taraflar bu konuda bir üst sınır belirlemişlerse sorun yoktur. Ancak çoğunlukla böyle bir üst sınır belirlenmediğinden, yapı sahibinin uzun süre bu hakkını kullanmayarak cezai şartın artmasına sebebiyet vermesi söz konusu olabilir. Yapı sahibinin kendinden kaynaklanan sebeplerle cezai şartı talep etmekte gecikmesi durumunda, cezai şarttaki artıştan yüklenicinin sorumlu tutulmaması gerekir. Zira yapı sahibinin bu davranışı hakkın kötüye kullanılması anlamına gelir. Şu halde yapı sahibinin kendi davranışlarından dolayı cezai şartın artmasına sebep olması durumunda TMK m.2 gereğince hâkimin bu durumu değerlendirmesi ve cezai şartın indirilmesinde dikkate alması lazım gelir. Ancak inşaat sözleşmeleri açısından yüklenicinin tacir sıfatını haiz olması sebebiyle, cezai şartın indirilmesini talep etmesi mümkün değildir. TTK m.22 hükmüne göre, “Tacir sıfatını haiz borçlu, Türk Borçlar Kanunu’nun 121 inci maddesinin ikinci fıkrasıyla 182 nci maddesinin üçüncü fıkrasında ve 525inci maddesinde yazılı hâllerde, aşırı ücret veya ceza kararlaştırılmış olduğu iddiasıyla ücret veya sözleşme cezasının indirilmesini mahkemeden isteyemez”. Söz konusu düzenlemenin temelinde TTK m.18/2’de yer alan basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüğün bir gereği olarak tacir, ticari işletmesiyle ilgili işlemlerde bulunurken ve özellikle de sözleşme yaparken, ileride ortaya çıkabilecek durumları tespit edebilmeli ve özenli davranmalıdır. Şu halde tacirin cezai şartın indirilmesini isteyememesi, basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümlülüğünün özel bir uygulama biçimidir.
Cezai şartın, yüklenicinin ekonomik özgürlüğünü yok edecek veya ağır şekilde kısıtlayacak derecede yüksek olması ahlaka aykırılık teşkil eder70. Böyle bir durumda kararlaştırılan cezai şart kesin hükümsüzdür.
1) Geçerli Bir Asıl Borcun Varolması
Cezai şart, mevcut bir borcun ifasını teminat altına almak için kararlaştırılan fer’i nitelikte bir edimdir. Şu halde cezai şarttan bahsedebilmek için her şeyden evvel geçerli bir asıl borcun var olması gerekir. İnşaat sözleşmeleri açısından bu borç, yüklenicinin yapı eserini teslim borcudur. Yapı sahibi, yüklenicinin inşaatı sözleşmede belirlenen sürede tamamlayarak ifa zamanında kendisine teslim etmesini ister. Ancak inşaat sözleşmesinin kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırılık, imkânsızlık, şekle aykırılık veya ehliyetsizlik sebepleriyle geçersiz olması durumunda buna bağlı olarak cezai şart da geçersiz olacaktır.
2) Geçerli Bir Cezai Şart Anlaşmasının Bulunması
Geçerli bir asıl borcun varlığından sonra ikinci şart, bir cezai şart anlaşmasının bulunmasıdır. İnşaat sözleşmelerinde cezai şart anlaşması, çoğunlukla sözleşmenin içerisinde yer alan bir madde şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu bir zorunluluk olmayıp, cezai şartın asıl sözleşmeden ayrı olarak kurulması da mümkündür. Zira cezai şartın asıl sözleşme ile aynı zamanda kararlaştırılması şart değildir. Tarafların anlaşmalarına göre asıl sözleşmeden önce veya sonra da kararlaştırılabilir.
Cezai şartın bağlı olduğu asıl sözleşme açısından kanunda bir şekil şartı öngörülmüşse, cezai şart anlaşması da bu şekle uygun olarak yapılmalıdır. İnşaat sözleşmesi, eser sözleşmesinin bir türüdür ve eser sözleşmesi kural olarak herhangi bir şekle tabi değildir. Hal böyle olmakla birlikte inşaat sözleşmelerinin önemli bir bölümünde şekil şartı aranmaktadır. Söz gelimi 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu çerçevesinde yapılacak olan inşaat sözleşmelerinin adi yazılı şekilde yapılması zorunludur. Öte yandan, geniş bir uygulama alanı olan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin de arsa payının devri vaadini içermesi nedeniyle noterde düzenleme şeklinde yapılması gerekmektedir.
Asıl borcun geçersizliğine sebep olabilecek durumların cezai şart açısından mevcut olması durumunda cezai şart geçersiz olur. Kural olarak, cezai şartın geçersizliği asıl sözleşmenin geçersiz olmasına yol açmaz. Ancak taraf iradelerinin yorumuna göre, cezai şart olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı anlaşılırsa, asıl sözleşme de geçersiz olur.
3) Cezai Şartın Muaccel Olması
Sözleşmede kararlaştırılan cezai şart alacağının talep edilebilmesi için muaccel olması gerekmektedir. İnşaat sözleşmelerinde çoğunlukla yüklenicinin inşaatı teslimde gecikmesine bağlı olarak cezai şart öngörülmektedir. Şu halde cezai şart, yüklenicinin yapı eserini teslim borcunu zamanında ifa etmediği anda muaccel olur. Ancak bu durum, sözleşmede kesin bir vade belirlenip ayrıca ihtara gerek bulunmayan hallerde geçerlidir.
Cezai şartın muaccel olması için, yüklenicinin teslim borcunda temerrüde düşmede kusurlu olması gerekmektedir. Zira tazminat talep etme hakkına paralel olarak, cezai şartın talep edilebilmesi için de borçlunun borca aykırılıkta kusurlu olması şarttır. TBK m.182/2 hükmünde göre, asıl borcun sonradan borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkânsız hale gelmesi durumunda cezanın ifası istenemez. Dolayısıyla yüklenicinin teslim borcunda kusursuz olarak temerrüde düşmesi halinde cezai şart talep edilemez. Ancak taraflar, yüklenicinin kusuru olmasa bile cezai şart ödeyeceğini kararlaştırabilirler (TBK m.182/2).
Yüklenicinin yapı eserini teslimde gecikmesi haklı bir nedene dayanıyorsa cezai şart muaccel olmaz. Söz gelimi yapı sahibinin kendilerini yerine getirmemesi sebebiyle teslim gecikmişse, artık teslim tarihi muacceliyet tarihi niteliğini kaybeder. Bu durumda, aksine bir anlaşma olmadıkça teslim tarihinin tarafların farazi iradelerine dayanılarak gecikme süresi kadar uzadığı kabul edilmektedir. Başlangıçta belirli olan vade, artık belirsiz vadeye dönüşecektir.
4) İfanın Çekincesiz Olarak Kabul Edilmemiş Olması
İfaya eklenen cezai şartta alacaklı, ifayı çekincesiz olarak (ihtirazi kayıt ileri sürmeden) kabul ederse cezai şart talep etme hakkını kaybeder (TBK 179/2). Yani yapı sahibi, yüklenicinin teslimde gecikmesine rağmen, hiçbir çekince ileri sürmeden yapıyı teslim almışsa cezai şart talep etme hakkından zımnen feragat etmiş sayılacaktır.
İNŞAAT SÖZLEŞMELERİNDE GÖTÜRÜ TAZMİNAT
Borç ilişkisinde borçlunun edimini hiç veya gereği gibi ifa etmemesine bağlı olarak alacaklı aleyhine bir zararın ortaya çıkması mümkündür. Böyle bir durumda alacaklının yapması gereken şey, borçludan zararının giderilmesi çerçevesinde tazminat talep etmektir. Tazminatın belirlenmesinde en önemli nokta, zarar ile tazminat miktarı arasındaki dengenin kurulabilmesidir. Tazminat, zarar görenin malvarlığında meydana gelen eksilmeyi karşılamalı, buna karşılık zarar görenin zenginleşmesine de yol açmamalıdır.
Götürü tazminat, zararın hesaplanması ve tazminat miktarının tespit edilmesi hususundaki belirsizliği gidermek amacıyla, ödenecek tazminatın önceden belirlenmesini ifade etmektedir.
GÖTÜRÜ TAZMİNATIN TANIMI VE UNSURLARI
Götürü tazminat, sözleşmenin borçlu tarafından ihlal edilmesi halinde, alacaklının uğradığı zararın giderilmesi için borçlu tarafından ödenecek olan tazminatın, taraflarca önceden belirli bir miktar olarak kararlaştırılmasıdır. Götürü tazminatın kararlaştırıldığı hukuki işlem ise götürü tazminat anlaşması olup, bu anlaşma asıl sözleşmeye bağlı bir yan anlaşma niteliğindedir98. Götürü tazminatın unsurları şu şekilde belirtilebilir.
1)Taraflar Arasında Bir Borç İlişkisinin Bulunması
Götürü tazminat, sözleşmeden doğan yükümlülüklerin ihlaline bağlı olarak kararlaştırılan bir tazminat türüdür. Bu sebeple, sözleşmeye dayanmayan bir borç ilişkisi için götürü tazminat anlaşması yapılamaz. Asıl sözleşmenin geçersizliği, götürü tazminatı da geçersiz kılar. Asıl borcun, borçlunun kusuru olmadan ifasının imkânsız hale gelmesi durumunda da, götürü tazminat talep edilemez.
2) Götürü Tazminat Olarak Kararlaştırılan Bir Edimin Bulunması
Götürü tazminat ediminin belirli veya belirlenebilir bir edim olarak sözleşmede kararlaştırılması gerekmektedir. Aksi takdirde götürü tazminat anlaşmasından bahsedilemez. Tazminat ediminin türü, çoğunlukla bir miktar paranın ödenmesi (nakden tazmin) şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu bir zorunluluk olmayıp, taraflar tazminat olarak başka bir şeyin ödenmesini de kararlaştırabilirler. Taraflar götürü tazminatın miktarını serbestçe belirleyebilirler. Ancak öğretide götürü tazminat miktarının, sözleşmenin ihlali halinde ortaya çıkması muhtemel olan zarara ilişkin “makul bir tahmin”ile sınırlı olduğu düşüncesi hâkimdir. Taraflarca belirlenen miktar, makul bir tahminin ötesinde borçlu açısından ekonomik yıkıma yol açacak derecede yüksekse, kişilik haklarına ve ahlaka aykırılık teşkil edeceği için götürü tazminat anlaşması kesin hükümsüz olacaktır.
3) Tarafların Anlaşması
Götürü tazminattan bahsedebilmek için, tarafların serbest iradeleri çerçevesinde böyle bir tazminatın ödeneceği hususunda anlaşmış olmaları gerekmektedir. Götürü tazminat anlaşması çoğunlukla asıl sözleşmenin içinde yer alan bir hüküm olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu anlaşmanın asıl sözleşmeden ayrı olarak yapılması da mümkündür. Önemli olan nokta, götürü tazminat anlaşmasının zarar meydana gelmeden önce yapılmış olmasıdır. Aksi takdirde, yani zarar meydana geldikten sonra tarafların tazminat miktarı hususunda yaptıkları anlaşma götürü tazminat anlaşması değil, bir sulh sözleşmesi niteliğindedir.
Götürü tazminat anlaşması kural olarak herhangi bir şekle tabi değildir. Ancak bu anlaşmanın kaderi asıl sözleşmeye bağlı olduğundan, asıl sözleşme için bir şekil şartı söz konusu ise, götürü tazminat anlaşmasının da aynı şekilde yapılması gerekmektedir.
Asıl sözleşmenin tarafları, aynı zamanda götürü tazminat anlaşmasının da tarafları konumundadır. Söz gelimi, inşaat sözleşmesinde yapı eserini teslim borcu altında olan yüklenici, eğer götürü tazminat anlaşması yapılmışsa bu tazminat borcunun da borçlusudur. Kural bu olmakla birlikte, tam üçüncü kişi yararına sözleşmenin var olduğu durumlarda, asıl borç ilişkisine taraf olmayan kişilerin götürü tazminat anlaşmasının alacaklısı konumunda olmaları mümkündür.
GÖTÜRÜ TAZMİNATIN HUKUKİ NİTELİĞİ
Götürü tazminat anlaşması, tek tarafa borç yükleyen, fer’i nitelikte ve kendine özgü yapıda bir sözleşmedir. Bu anlaşmada borçlu, asıl sözleşmedeki yükümlülüğünü ihlal etmesi ve bir zararın ortaya çıkması halinde tazminat ödemeyi üstlenmektedir.
Götürü tazminat anlaşması kanunda düzenlenmediği gibi, bu anlaşmaya ait olan unsurlar, kısmen veya tamamen kanunda yer alan sözleşme tiplerinden hiç birinde de bulunmamaktadır. Bu sebeple götürü tazminat anlaşması kendine özgü yapısı olan (sui generis) bir sözleşmedir.
15. HD. 08.07.2004, E. 2003/6165, K. 2004/3813: “ …daireler süresinde teslim edilmezse geçen her ay için daire başına 3.000.000 – TL tazminat ödenecek, 6 aydan sonra tazminat miktarı daire başı 6.000.000 – TL olacaktır. Sözleşmede kararlaştırılan bu bedel ifaya ekli cezai şart niteliğindedir”
15. HD. 12.01.2005, E. 2004/2921, K. 2005/101: “Taraflar arasındaki 26.10.2001 tarihli sözleşmenin cezai şart başlıklı 4. maddesinde "...taşeron sözleşmeyi süresinde bitirmez ise, işverenin uğradığı tüm zararı tazmin etmekle beraber teslim etmediği her gün için 100.000.000 da tazminat olarak işverene öder" hükmüne yer verilmiş olup, bu hüküm Borçlar Kanununun 158/II. maddesi gereğince ifaya eklenen cezai şartniteliğindedir. Anılan maddeye göre, edanın ihtirazı kayıt dermeyan edilmeksizin kabulü halinde bu ceza istenemez…”
YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ E: 2007/7091 K:2008/2710 T: 24.04.2008
ÖZET: İnşaatta kullanılan betonun projede öngörülen beton sınıfına uygun olmadığı ve yapının yıkılıp yeniden yapılması gerektiği bilirkişi raporları ile belirlendiğine göre, yüklenici şirket ve diğer sorumlular yıkım ve yeniden yapım masraflarından sorumludur. Ancak davacı iş sahibi, zararın artmasına neden olmamak için gerekli tedbirleri almak ve davasını da zamanında açmak zorundadır.
(818 s. BK m. 355, 98, 44)
Mahalli mahkemece verilen hükmün temyizen tetkiki davacı ile davalı Sedat vekillerince istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış, eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmal edilerek gelmiş olmakla, dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan ayıplı ifa nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacı ile davalı Sedat vekillerince temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlerle ve özellikle kabule zorlanamayacak derecede ayıplı imalat yapan yüklenici ile kontrol mühendisi BK’nın 51.maddesi uyarınca davacı iş sahibine karşı müteselsilen sorumlu ise de; bilirkişi kurulunca İdarenin fazla iş yüklemesi nedeniyle davalı Sedat’ın zararın doğumunda 1/8 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş olup, davacı vekili ıslah dilekçesinde davalı Sedat’ın kusur oranı nispetinde diğer davalı yüklenici ile müteselsilen sorumlu tutulmasını talep etmiş olmasına göre davacı vekilinin tüm, davalı Sedat vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2- Davacı ile davalı yüklenici arasındaki sözleşme 21.02.1997 tarihli olup, inşaat 01.11.1997 tarihinde tamamlanarak okulda öğretime başlanılmıştır. Milli Eğitim Müdürlüğü’nün talebiyle Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünce yaptırılan inceleme sonucu düzenlenen 05.01.2000 tarihli rapor, Torbalı Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2000/174 D.İş sayılı dosyasında yaptırılan delil tespiti sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ve İnşaat Mühendisleri Odası’na yaptırılan 22.05.2000 tarihli test sonuçları raporu ile inşaatta kullanılan betonun projede öngörülen beton sınıfına uygun olmadığı, yapının okul ve önem derecesinin yüksek olması sebebiyle onarımının ekonomik ve fonksiyonel olmadığı, yıkılıp yeniden yapılması gerektiği anlaşılmıştır. Yapının yıkılıp yeniden yapılmasının güçlendirmeye göre daha ekonomik olduğu belirtilmekle, yüklenici şirket ve diğer sorumlular yıkım ve yeniden yapım masraflarından sorumludur. Ancak, yapıdaki ayıp 2000 yılında ortaya çıktığı gibi, yeniden yapımın gerektiği de 2000 yılında belirlenmiştir. Davacı zararın artmasına neden olmamak için gerekli tedbirleri almak ve davasını da zamanında açmak zorundadır. Davacının ihmalinden dolayı artan zarardan davalıların sorumlu tutulması mümkün değildir.
Bu durumda mahkemece, BK’nın 98.maddesi yollamasıyla 44.maddesi uyarınca meydana gelen zarar, yani binanın yıkım ve yeniden yapım masrafının 2000 yılı fiyatlarıyla ve çimento, beton vs. miktar ve oranlarının sözleşmenin yapıldığı tarihte geçerli olan 1975 yılı deprem yönetmeliğine göre hesaplattırılarak bilirkişilerden alınacak ek raporla davalı Sedat’ın sorumlu olduğu miktar saptanarak davanın sonuçlandırılması gerekirken, eksik inceleme ve yanlış değerlendirme sonucu davanın yazılı şekilde kısmen kabulü doğru olmamış, kararın davalı Sedat yararına bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda (1.) bentte yazılı nedenlerle davacının tüm, davalı Sedat’ın diğer temyiz itirazlarının reddine, (2.) bent uyarınca kabulü ile hükmün davalı Sedat yararına (BOZULMASINA), ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalı Sedat’a geri verilmesine, 24.04.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
ESER SÖZLEŞMESİ-EKSİK İŞLER BEDELİ
NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE
DAVACI : … Belediyesi Başkanlığı/
VEKİLİ : Av.Ümmü Gülsüm UYSAL
DAVALI :
KONU : Tazminat – (4735 sayılı Yasa 22. Madde uyarınca)
DAVA DEĞERİ : 100.000TL – (Fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla)
AÇIKLAMALAR:
1- Müvekkil belediye ile … Konutları Ada içi altyapı ve çevre düzenlemesi inşaat yapım işi sözleşmesi imzalanmıştır. Davacı idare iş sahibi, davalı şirket ortaklığı yüklenicidir.
2- Davalı iş ortaklığı imzalanan inşaat işine ait sözleşmeyi yerine getirememiş ve işi süresinde bitirememiştir. İş ortaklığına belediyemiz tarafından gönderilen ihtarnamelerde işin süresinden sonra dahi tamamlanmadığı ve bu nedenle bir an önce tamamlanması gerektiği bildirilmiştir. Süre uzatımları da dahil olmak üzere tüm ihtarlara rağmen iş eksik bırakılmıştır.
3- Davalı tarafın eksik bıraktığı işler ihaleye çıkılmak suretiyle başka firmalara tamamlattırılmak zorunda kalınmıştır. Bu durum da davacı idarenin zararına…..AYRINTILI BİLGİ İÇİN BİZİMLE İLETİŞİME GEÇİNİZ.
KAYNAKÇA:
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/337032
Size ulaşabilmemiz için lütfen aşağıdaki formu eksiksiz olarak doldurun.